14 Kasım 2011 Pazartesi

bardak...


Her zaman dolmaz bardağımıza çay. Ve her zaman en doğru olmaz dolu olan. Zayıf, ince kıvrımlı, naif çiçeklerle bezenmiş büyük görünümlü bir bardak benim düşündüğüm. İçerisine çay koyar, keyifle içerim. Şimdi bardağı boş düşünelim. Her zaman dolmaz ya bardağımıza çay. Zayıf, ince kıvrımlı, naif çiçeklerle bezenmiş büyük görünümlü boş bir bardak. Ama bolca dolmaya, keyif vermeye meyilli. Var oluş amacının hakkında son zerreye kadar belirli.

Bunu bardak bilebilir mi? Bu ancak, var oluş amacı bilmeye meyilli olanın işi. Var oluşa sadakatimizin telaşesi...

Her zaman dolmayan bardağımıza çay gibi... Her zaman gerçekleşmez planladıklarımız. Düşündüklerimiz, istediklerimiz bulmaz bizi, kabul olmaz gibi... Aslolan isteklerimiz ve planladıklarımızdır. Ne kadar özenle üzerinde durduğumuz, düşündüğümüz. En yararlı olanı, en güzeli istediğimizdir. Aslolan özenle planladıklarımızı gerçekleştirme çabamızdır. Anlımızdan ter damlatırcasına hakkını vermektir.

Varsın gerçekleşmesin, kabul görmesin. Boş bir bardak gibi... Yeniden düşünmeye, yeniden planlamaya, yeniden istemeye ve yeniden hakkını vermeye meyilli. Var oluş amacı istemeye meyilli olanı kıymetli kılar istemek, edebince. Ne kadar büyük isterse o kadar kıymetlenir. Vermek istemeseydi, istemek vermezdi, değil mi?

Sır içinde sırrın hikmetiyle kabul görenin kıymeti, çok başka bir mana aleminde. Hikmetiyse, tasavvur sınırlarımızın çok ötesinde...

6 yorum:

Tâlip dedi ki...

Son okuduğum bir kitaptan süzmeye ve çıkarmaya çalıştığım bir bilgi şu şekilde:
İçinde bulunduğumuz alemi iki tane yorumlama tarzı var. Bunlar "ne için" ve "nasıl" sorularında saklı.
Bunlar insanlığın binlerce yılın cenderesinden geçip sorduğu ve cevaplamaya çalıştığı temel iki soru.
Doğru sorunun ilki olduğunu söyleyenler maddeyi ve zamanı aşan; "aşkın bir güç" inancına sahip olanlardır. Bazıları o güce tanrı, evrenin özü falan der. Biz göğsümüzün derininden, kalbimizin tüm kuvveti ile söylemeye gayret ederek
el-Hâlık diye dile getiririz.
Ve bu soruyu ele alanlar her şeyin muhakkak bir amacı olduğunu ve ancak bu amacı yerine getirdiği zaman hakikate kavuşacağını düşünür. Tabii hepsinin hakikat anlayışı bir değil. Söylemekten niçin çekinelim. Biz şeksiz inanıyoruz ki Efendimiz(sav)'in gösterdiğidir hakikî Hakikat...

"Nasıl" sorusunu soranlar ise bir "aşkın güç"ün olmadığını, bunun tamamen insanların vehminden ibaret olduğunu söylüyorlar. Velakin her şeyin amacı değil "sebebi" var imiş onlara göre.. Bu sebepleri bulup, doğaya tahakküm eden insan hakikate ulaşacakmış onlara göre..
Daha derinlemesine devam edilebilir lakin yorum fazlaca uzadı. Başları ağrtımamalı :)

Şimdi değerli paylaşım ortağım, senin üzerinde durduğun soru "ne için" sorusu. Ne iyi bir soru seçmissin. Ve Bir "bardak" hikmet arayıcısı için ne güzel misal imiş; zihnine kalemine sağlık, çok güzel ortaya koymuşsun.
Meylimiz daima aramaktan, istemekten yana olsun!
Arama arzumuz hiç tükenmesin.
Vesselam..

fcg dedi ki...

inşallah alın terlerimizin karşılığını alırız ve inşallah hakkımızda hayırlısı olur...

otuzundansonra dedi ki...

ne güzel bir yazı,kalemine diline sağlık.farkedenlerden oluruz inş.

Blogger Bolat dedi ki...

Güzel bir blog yazısı olmuş :)

Şirince Tatlar dedi ki...

Esmacım ne güzel yazmışsın eline sağlık, duayla kal:)

İçimden Geldiği Gibi dedi ki...

Güzel bir hafta diliyorum size...