7 Kasım 2008 Cuma









Seni arkamda bırakmak çok zor,

ayrılmak çok zor.

Ne kadar uzağa gitsem de

ve ne kadar süre

Döneceğim yer hep senin yanın

Aradığım huzur, hep senin yanın

Hayat çok zor, çok yorucu

İçimin dolduğu her an,

Gözüm de seni arar.

Bunca yılda anladım ki

Sensin beni en çok düşünen

Kendi gibi bana üzülen

Sonsuz seven...

Ayrılmak çok zor.

Ne kadar uzağa gitsem de

Ve ne kadar süre

Döneceğim yer hep senin yanın anne

Aradığım huzur hep senin yanın anne

yüreğimde kocaman yeri olan anneme

annemin yolcu ettiği bir trende,hikayesi

10 Ekim 2008 Cuma

her halini...

Her halini bilmek isterken başladı bu yangın.En güzelinden, en salaşına, en huylusundan, en huysuzuna, en mutlusundan, en hüzünlüsüne...her halini.
Bilmek isterken, nasıl su içtiğini. Her zerrenin boğazından nasıl akıp gittiğini. Gülerken ki halini. Yüzünde ki çizgilerin oluşturduğu sevimliliğini. Bilmek isterken, saçının tellerini. Yağmur tanelerinin deydiğindeki halini, alnına düşeni elinle itişini. Elinin ayasındaki en derin çizgiyi. Bilmek isterken, nasıl sinirlendiğini, en kızgın halini. Hani o dengeli tavrınla kendine hakim halini. Kızarken birine ve teselli ederken birini, görmek isterken seni.
Bilmek isterken, en görmek istemediğim hüzünlü halini. Derininden etkilerken yüzündeki ifadeyi. Hani ağlamaklı olurya insan, boğazında düğüm olur, işte öyleyken seni. Gözlerinden yaş akar mı ki? Değer mi yanaklarına? Yuvarlanır mı ki içimi titreticek göz yaşların, gözlerinden?
Bilmek isterken, yürürken, koşarken, yetişmeye çalışırken. Konuşurken, susarken. Yerken, içerken. Çalışırken, uyurken. Gezerken, eğlenirken...
Bilmek isterken, aklından geçeni. Bu en derini. Söylerken ne hissettiğini. Gülerken ve ağlarken içinden ne geçtiğini. Bilmek isterken, en yalnızken aklından geçirdiklerini.
Ve bilmek isterken, severken ki halini. Sevişini, sevinişini en masumanesinden.
Bilmek isterken her halini ve sen bildirmezken, yüreğimin çaresizliği kendi çaresi olurken, yangınım oldu, en derinim de, yüreğim de, çaresizliğim de...

ömrümüz geçiyor...

ömrümüz geçiyor
bu geçen bizim ömrümüz.
yeni bir günü heycanla beklerken,
düşünemiyoruz ki bu giden ömrümüzden.
düşünemiyoruz bir sona varacağını,
uçsuz bucaksız gibi yaşadığımız hayatın.
bugün de akşam olduysa ve yine güneş battıysa,
bu geçen ömrümüzden...

düşünemiyoruz,
sevdiklerimizi bir daha görememe ihtimalini.
bugün kırdıysam seni,
yarına bıraktıysam, kalbini alma işini,
düşünemiyorum seni kaybetmeyi
ve bugün de akşam olduysa, güneş battıysa,
bu geçen de ömrümüzden...

ömrümüz geçiyor
bu geçişin içinde en çok ihtiyacımız olandır, sevgi
ve başkalarından en çok esirgediğimizdir
arkadaş, anne, baba, kardeş...
hep olacakmış gibi esirgedik sevgimizi.
unuttuk ve bazen birbirimizi
bugün de akşam olduysa ve yine güneş battıysa
bu geçen de ömrümüzden

ömrümüz geçiyor,
nasıl geçerken bize sormuyorsa,
yaşarken sormayız bizde ona.
bu geçen bizim ömrümüz.
gitmeye az veya çok, bilmiyorsak
hatırlayalım, unuttuğumuz gülüşleri
kazanalım, kaybettiğimiz yürekleri
uyandıralım, sessizce uyuttuğumuz sevgilerimizi
çünkü, bu geçen bizim ömrümüz...
sevdiklerime selam olsun...

19 Mart 2008 Çarşamba

geri kalan aşktı...

Aşka sevmek dediler.Hiç olur mu?
Sevmek...Gözlerini sevmek, gülmesini sevmek, sesini sevmek, huyunu sevmekti. Aşksa kabullenmekti. Her şeyi bilip de öyle sevmekti. İyisini, kötüsünü, güzelini, çirkinini, hepsini...
Aşk gittiğinde gözünün nemi olandı. Kalbinin telini tıngırdatandı. Sen en çok, O varken sensindir. Benliğin onun varlığıyla tamamlanırdı. Ve gittiğin de yarımsındır. Aşıklar, en çok da bu yüzden vuslatı ararlardı.
Aşık, kabullendi. İçinden birşeyler onunla gitti. Ve aşık kendi içinde onunla kaldı. En kötüsü işte buydu. Asırlardır aşıkların acısıydı bu. Aşık, artık onsuz bakamaz dünyaya. Düşünde, gerçeğinde duyduğu, gördüğü ve hissettiğiydi O. Bundandı Mecnunun herşeyi Leyla görmesi, herşeyi Leyla diye sevmesi. Bundandı, kuşların uçmasının Leyla, suların akmasının Leyla, bebeğin gülmesinin Leyla, çiçeğin solmasının Leyla olması.
Aşık dertteydi, dertlerdeydi. Tüm amacı sevdiğini bir an olsun görmek, yakının da olmaktı.
Ve aşık,sevdiğinin yokluğuna öyle alışmıştı ki, sevdiği sevmekti. Sevilen unutuldu. Zaten, O sade bir addı. Derinde yatan aşka giden incecik bir yoldu. Varmak veya varamamak Ona bağlıydı. Ama vardıktan sonra geri kalan aşktı...

18 Mart 2008 Salı

Aşk Ve Sevda Masalı

Sevda dile düşmüş.Aşk dile düşmüş, dillere düşmüş. Bazıları her bahar aşık olurmuş. Meğer yaz aşkı diye bir şey varmış.
Aşk ki burnu havada, asil ve alımlı...Yerlerde paçavra olmuş. Sevda ki boynu bükük, dertli, hüzünlü, yakıp kavuran...Saman alevine dönmüş. Aşkın ağlatmaya, sevdanın tutuşmaya hali, dermanı kalmamış.
Aşk da sevda da bu diyarda yaşayamaz olmuş. Aşk ve sevda tam varız diyecek olurlarmış, onların literatüründe olmayan değişik kaygılar sevenlerin, sever gibi olanların aralarını açıverirmiş.Aşk da sevda da anlayamaz olmuşlar, yaşayıp yaşayamadıklarını.
Aşk bir gün gence ''bırakma'' demiş. Genç ''bana aşk çok'' deyince utanıvermiş. Sevda Züleyhada kalmış, Leylada takılmış. Onları hatırlayıpta, ağlarmış.
Ve bir gün aşk da, sevda da bu diyarda yaşayamaz olmuş.
Aşk çok sıkılmış, değişik değişik süslenip, püslenip kakalanmaktan. Birilerinin içini boşaltıp boşaltıp kendi istedikleriyle doldurmasından. Sevda usanmış meyhane köşelerinde anılmaktan, meze gibi tüketilen ''sevdalıyız ulan'' naralarından.
Velhasıl aşk da sevda da bu diyarda yaşayamaz olmuş.
Ve bir gün aşklar ve sevdalar karar almışlar, kimileri karşı çıksa da, bu diyardan ayrılmaya. Kendilerinin saygı gördükleri, kağıt mendil gibi tek kullanımlık harcanmadıkları diyarlara yol almaya koyulmuşlar.
İnsanlık şaşırmış, telaşlanmış. Herşeyin sera mahsülünü, tufandasını üretmeyi başardığı gibi aşk ve sevda için çalışmalara başlamış, güya aklıyla açığı kapatacakmış. Seneler geçmiş insanlık aşka hasret kalmış. Dedeler, nineler sevdayı anlatır olmuş, gençlerde masal diye dinlermiş.
Sonunda anlamışlar aşk da sevda da böyle üretilmez, inanç olmadan çoğaltılmaz.
Aşk ve sevda dilden dile gelen bir efsane oluvermiş.Yalnız bazılarının aklını hep bir acaba kurcalayıp dururmuş:
Aşk ve sevda yaşar mı bir yerlerde?