19 Mart 2008 Çarşamba

geri kalan aşktı...

Aşka sevmek dediler.Hiç olur mu?
Sevmek...Gözlerini sevmek, gülmesini sevmek, sesini sevmek, huyunu sevmekti. Aşksa kabullenmekti. Her şeyi bilip de öyle sevmekti. İyisini, kötüsünü, güzelini, çirkinini, hepsini...
Aşk gittiğinde gözünün nemi olandı. Kalbinin telini tıngırdatandı. Sen en çok, O varken sensindir. Benliğin onun varlığıyla tamamlanırdı. Ve gittiğin de yarımsındır. Aşıklar, en çok da bu yüzden vuslatı ararlardı.
Aşık, kabullendi. İçinden birşeyler onunla gitti. Ve aşık kendi içinde onunla kaldı. En kötüsü işte buydu. Asırlardır aşıkların acısıydı bu. Aşık, artık onsuz bakamaz dünyaya. Düşünde, gerçeğinde duyduğu, gördüğü ve hissettiğiydi O. Bundandı Mecnunun herşeyi Leyla görmesi, herşeyi Leyla diye sevmesi. Bundandı, kuşların uçmasının Leyla, suların akmasının Leyla, bebeğin gülmesinin Leyla, çiçeğin solmasının Leyla olması.
Aşık dertteydi, dertlerdeydi. Tüm amacı sevdiğini bir an olsun görmek, yakının da olmaktı.
Ve aşık,sevdiğinin yokluğuna öyle alışmıştı ki, sevdiği sevmekti. Sevilen unutuldu. Zaten, O sade bir addı. Derinde yatan aşka giden incecik bir yoldu. Varmak veya varamamak Ona bağlıydı. Ama vardıktan sonra geri kalan aşktı...

18 Mart 2008 Salı

Aşk Ve Sevda Masalı

Sevda dile düşmüş.Aşk dile düşmüş, dillere düşmüş. Bazıları her bahar aşık olurmuş. Meğer yaz aşkı diye bir şey varmış.
Aşk ki burnu havada, asil ve alımlı...Yerlerde paçavra olmuş. Sevda ki boynu bükük, dertli, hüzünlü, yakıp kavuran...Saman alevine dönmüş. Aşkın ağlatmaya, sevdanın tutuşmaya hali, dermanı kalmamış.
Aşk da sevda da bu diyarda yaşayamaz olmuş. Aşk ve sevda tam varız diyecek olurlarmış, onların literatüründe olmayan değişik kaygılar sevenlerin, sever gibi olanların aralarını açıverirmiş.Aşk da sevda da anlayamaz olmuşlar, yaşayıp yaşayamadıklarını.
Aşk bir gün gence ''bırakma'' demiş. Genç ''bana aşk çok'' deyince utanıvermiş. Sevda Züleyhada kalmış, Leylada takılmış. Onları hatırlayıpta, ağlarmış.
Ve bir gün aşk da, sevda da bu diyarda yaşayamaz olmuş.
Aşk çok sıkılmış, değişik değişik süslenip, püslenip kakalanmaktan. Birilerinin içini boşaltıp boşaltıp kendi istedikleriyle doldurmasından. Sevda usanmış meyhane köşelerinde anılmaktan, meze gibi tüketilen ''sevdalıyız ulan'' naralarından.
Velhasıl aşk da sevda da bu diyarda yaşayamaz olmuş.
Ve bir gün aşklar ve sevdalar karar almışlar, kimileri karşı çıksa da, bu diyardan ayrılmaya. Kendilerinin saygı gördükleri, kağıt mendil gibi tek kullanımlık harcanmadıkları diyarlara yol almaya koyulmuşlar.
İnsanlık şaşırmış, telaşlanmış. Herşeyin sera mahsülünü, tufandasını üretmeyi başardığı gibi aşk ve sevda için çalışmalara başlamış, güya aklıyla açığı kapatacakmış. Seneler geçmiş insanlık aşka hasret kalmış. Dedeler, nineler sevdayı anlatır olmuş, gençlerde masal diye dinlermiş.
Sonunda anlamışlar aşk da sevda da böyle üretilmez, inanç olmadan çoğaltılmaz.
Aşk ve sevda dilden dile gelen bir efsane oluvermiş.Yalnız bazılarının aklını hep bir acaba kurcalayıp dururmuş:
Aşk ve sevda yaşar mı bir yerlerde?